20 Eylül 2020 Pazar

Gidiş

 

Ben birini sevmiştim,

                                                           o beni sevmemişti.

Ben onu sevmeye devam ettim.

Bir gün o beni sevdi,

                                            sonra o gitti.

Ben onu sevmeye devam ettim.

 

Bir gün birini bir başka türlü sevdim.

O da beni sevdi.

Sonra ben gittim.

O beni sevmeye devam etti.

Sonra ben gittim.

O beni sevmeye devam etti.

 

Devam eden bir şeyler var.

Görüyorum.

 

Ben gitsem de sevmemezlik etmedim.

Gitmemezlik edebilirdim ama,

O zaman da göremezdim.

 

14 Ekim 2019 Pazartesi

Rezonans




Kelimeler,
Zihnin ucuz askerleri.
Geçmeye çalışırken yıkarlar köprüleri.

Balıklar geçiyor yanımdan,
                                            türlü deniz mahlukatları.
Gemiler geçiyor üzerimden,  
                                            yanlarında kocaman dalgaları.

Bir aralık her şey durgunlaşıyor yine,
Su berraklaşıp saydamlaşıyor.
Görüyorum,  yine sallanıyor köprüler,
Ama bu defa dans ediyor kelimeler,
Bırakmışlar yürüyüşlerini.

Dolunayın müziği eşliğinde kelimelerin ayak sesleri,
Köprünün ayaklarından denize, oradan bana ulaşıyor.

Bir tel titreşiyor,
Derinlere dalışım ile yüzeye çıkışım arasındaki ince çizgi.
Omurgamda bir kıvılcım parlıyor,
Uyuyan yılan kıpırdanıyor.




12 Temmuz 2019 Cuma

Dürümcü Bedri


Mütevazi şekilde dolu olan dolmuş ilerlerken kaptan ani bir hareketle ''DÜRÜMCÜ BEDRİ-DİKKAT ALIŞKANLIK YAPAR'' isimli tabelanın önünde durdu. Minibüs çalışır haldeyken orta kapıyı -fausssssttt- şeklinde açarak aşağı atladı ve her tarafından esnaflık akan Dürümcü Bedri'ye elini uzattı. Bedri ocağa doğru kısa bir dönüşle bir şeyler söyledi ve sonra bizim kaptanla bir anlık bakıştılar ve bedri elini kaldırarak ''iki olsun'' işaretini yaptı. Dolmuştaki diğer insanlarla birlikte Bedri'yi ve bizim kaptanı rölantideki motorun sarsıntısından titreyen camların arkasında bekliyorduk. Bedri dürümleri sararken kaptan ''koy be yau tadı başka türlü çıkmıyor'' isimli jestini tüm havaya uygun şekilde icra etti. Bedri'nin birisinin ciğerli olduğunu tahmin ettiğim ekstra soğanlı dürümleri büyük bir ustaklıkla yuvarlayarak kağıda sarıp poşetlemesi ve poşete arada bir de ayranı sıkıştırıvermesi hayranlık uyandırıcıydı. Yaklaşık 4 dakika sonra kaptan elinde poşetle minibüse atlayarak bize küçük bir bakış fırlattı. Evet onun için küçük ama bizim için büyük bir bakıştı. Hiçbir şey diyemedik. Beklerken de hiç ''cık cık - pufff'' sesi de duyulmamıştı zaten. Şüphesiz patron oydu. Koltuğuna oturdu, dürümün birinin kağıdını sıyırdı, vitesi ''çtang'' diye bire takmasıyla birlikte metalik ses dolmuşun şaftından kalbimize kadar uzanmıştı. Kaptan, ayranı baş parmağıyla delerek kafasına diktiği anda dikiz aynasından son kez bizlere baktı ve dolmuşun ilerlemesiyle havayı hoş bir soğan ve et kokusu kaplamaya başladı.

20 Mayıs 2018 Pazar

Modi Logos


- Kısıt yaratmayı doğurur.
- Dile gelince insan oyun da kurulmuş oldu.İki insanın anlaşamaması oyun kurallarını kabuldeki dirençte.
- Belki de birinin bizi anladığını düşündüğümüzde aldığımız keyif, iyi bir çapraz koşu yaptığında önüne bırakılan ara pasın, tam koşu yoluna düşmesindeki keyif gibi. Gol olmasına lüzum yok, koşu yapıldı, pas geldi.
- Her konuşmaya başlayış yeni bir oyunu yaratmak gibi, bu yüzden insan her zaman oyun oynamaya elverişli. En bildiğimiz kısıt (pozitif anlamda) söz. (Kelimeler düşünceleri yarı yarıya katleder H. Cibran)
- Sanattaki bu ne şimdi la? sorusu, soyutlamadaki - oyundaki (katman veya yaratılan dünyanın koşulları) kuralların, okunaklı olmaması ile ilgili sanırım.
- Kimse kurallarını bilmediği bir oyunda var olamaz
- Kuralları üretilenden okuyabilmek için, oyun kurucusuna güvenmeli.Halihazırdaki somut oyun içinde kendi kurallarını dayatmak bambaşka bir oyun yaratacaktır. Yaratılan dünya eğilmeye müsaitse keyifli olabilir ama sonu yok. Hareket edebilmek için kuralların bir yerde netleşmesi gerek.
- Kural üreticisinin dünyasını anlayabilmek için cepleri doldurmak gerekli.
- Oyundaki en keyifli anlar kelimeye ihtiyaç kalmayanı değil mi? Kişiler arası sözsüz durum özdeşliği ve kendiliğinden reaksiyon aynı dünyada varolabilmenin en somut göstergesi.
- Oyunu oynayabilmek ise apayrı bir konu, oyuncu önce nasıl bir dünyada neyin şeklini alacağını anlamalı, gerisi enstrüman kullanmadaki yeteneğine ve ceplerinin dolu olmasına bağlı.

25 Haziran 2017 Pazar

Dalga ile Kumsal

Bir kelebeğin kanat çırpışı,
Güneşi hisseden bir çiçeğin açışı.

Başlangıcını kestiremiyorum,
sana dalga ile kumsalın hikayesini anlatmak istiyorum.


Dalga,

İrili ufaklı diğerlerinin arasında
Yol kat ettikçe büyüyordu.
Köklerinden bağlıysa da yanlarına,
Başka bir şarkı söylüyordu.
Baloncuklar ve köpüklerle,
                                                               -Bilemediği o kokusu-
Birikenler ve söyleyecekleriyle
                                                               -Kırılgan ve akışkan dokusu-
Yol alıyordu kumsala doğru.

Kumsal,

                Sayısız dalgaların nefesleriyle,
                Farklı yaratıkların pençeleriyle,
                Sürekli şekil değiştirmekte.

Çarpışma,

Defalarca kez olanın bir yenisi beklenmişti.

Dalga,

                Bıraktı kendini kumsala,
                Saçtı etrafa baloncuklarını.
                Tasasızca ilerlerdi, yayıldı.
                Ulaşabileceği yere kadar.

Bir an,
                Gelişin bittiği,
                                               Gidişin başlayacağı,
                O an,
durur her şey.
                                                        O an,
                                                                    Sessizlik…
Gidiş,

                İçine işleyerek kumsalın,
                Kendisinden bırakarak biraz da,
                Mecburi bir yönelimin gerçekleşme haliydi.
                Kaydı usulca.

Dalgaya kalan,

                Şarkısını söylemiş, köpüklerini saçmış,
                Oynak yolculuğu sonunda
                Bir an rahatlamış.
                                                    Bir an,
Sessizlik…

Kumsala kalan,

                Üzerinde yayılan kokunun zerrecikleri,
                Gidişin izleri,
                Azalmışlığı  bir parça daha kumlarının.
                                                     Bir an,
                                                               Sessizlik…



6 Şubat 2012 Pazartesi

u


Sev beni...
Başımı okşa, gezsin gözlerin üzerimde.
Oturduğun yerden de olsa
                                          öp beni.

Sormadan gir içeri,
Vur sopanı yere, yarılsın içim
                                          geç beni.

Eğer gittikçe gözden kayboluyorsam
-Ya ufka yelken açmışımdır,
 Ya da boşverip uçurumlara dalmışımdır-
             
 Rüzgarım ol,
                         üfle bana.

Yahut bir nefeste gerisingeri içine
                                           çek beni.

Ola ki nefesin yetmedi o gün,
Eğer geri dönersem birgün,
Sağrımda ne idüğü belirsiz koca sandıklar,
Avuçlarımda can çekişen cılız bir ateş..
Ağzım gözüm değişmiş,
Bildiğin yarımdan azım kalmış.

Korkma,
              Dokun bana.
Keskin bir bıçak gibi ol,
                           Böl parçalara,
                                      etrafa saç beni.

İşte o zaman gerisi bana kalmış.
Ya her kül parçası teker teker sönüp gidecek.
Ya da her köşeden alevler fışkırıp karanlığı bertaraf edecek.







10 Ocak 2012 Salı

tam zamanlar içinde


Atma diyordu taşı suya,
Batınca yitip gitmesinden korkuyorsan.

Bakma diyordu gökyüzüne,
 Ağlayınca tüm hiddetiyle,kaçacak delik arıyorsan.

Ekme diyordu tohumu,
 Büyüyünce, bakmaktan korkuyorsan.

Çıkma diyordu yola,
Bitince, Bir yenisine, başlamaktan korkuyorsan.

Bekleme diyordu onu ,
Gelince sevmekten korkuyorsan.

Yazma diyordu şiir, hikaye, roman,
 Bir gün kaleminin kırılacağından korkuyorsan.



Taş battı.
Gökyüzü ağladı.
Tohum büyüdü.
Yol bitti.
O geldi.
Kalemler kırıldı.
                                                                       
                                                     Ve biz korktuk.